Vehhamlık
(Hasan Muharrem OKUR – Arda BİLİK)
Herkesin taktiridir ki asrımızın Kur’an tefsiri Risale-i Nurlar’ın müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri tüm hayatını imana hizmet ile geçirmiştir. Bazen bir medrese, bazen bir harp meydanı kürsü olmuştur, bir zaman bir mağarada taleberine ders vermiştir bir zamansa mecliste mebuslara…
Hapishaneler, zindanlar, mahkemeler birer hizmet sahasına dönüşmüştür. Zaman olmuş gazetelerde neşretmiştir hakikatleri, zaman olmuş kibrit kutusundan bir kağıtta. Her hal ve şartta Kur’an hakikatlerini yaşamış, neşretmiştir. Bu vesileyle günümüze kadar Kur’an’dan süzülen o eserler elden ele dolaşmıştır. Dolayısıyla sadece imana hizmet etmek yolunda ve son derece aktif bir hayat geçiren Üstadımız pek çok çalkantılı döneme şahit olmuştur ve çok çeşitli muhatapları bulunmuştur. Çok farklı fıtratlardan pek çok insan ile münasebetlerde bulunarak iman hizmetini yürütmüştür.
Bu muhataplardan bazıları sadık Nur talebeleri ünvanına sahip olurken; bazıları iman hizmetini engellemeye çalışan yılan hüviyetinde kimseler derekesinde kalmıştır. Bu çeşitli kimselerden bazıları ise iyilik zannıyla kötülüğü dokunan, saflık veya nefsin çeşitli desiseleri sebebiyle Üstadı sıkıntıya sokan kimselerden olmuşlardır. Bu gruptan bazılarını Üstad, Mektubat eserinde şu şekilde ifade ediyor: “Barla’da iki üç adamda bir vehhamlık vardı. O vehhamlık sebebiyle bana eziyet verildi. Hatta o dostlarım, güya istirahatimi düşünüyorlar. Halbuki o vehhamlık sebebiyle hem kalbime, hem Kur’ân’ın hizmetine zarar verdiler.” (1)
Aslında Üstadımızın, yani iman hizmetinin istirahatini düşünen o dostlar, idrak edemedikleri vehhamlıkları sebebiyle Kur’an hizmetine zarar vermek gibi bir dehşetli hadiseye sebep olmuşlar. Bu üzerinde son derece düşünülmesi ve dikkat edilmesi gereken bir mesele. Hakkı, hakikati yani Kur’an hakikatlerini yaşamak, ifade etmek hususlarında vehhamlık, yani kuruntu yapmak, “Bunu yaparsak şöyle mi olur? Böyle mi olur? İstirahat mi bozulur? Hücum mu edilir?” gibi kuruntulara kapılmak son derece tehlikeli.
Bu vehhamlık sebebiyle iman hizmeti tehir edilemez, sekteye uğratılamaz. Çünkü “Hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz.” Kur’anî kaidesine rağmen susmak, göz ardı etmek, ilgisiz ve kayıtsız kalmak, küçük ya da ehemmiyetsiz görmek ya da haklı dahi olunsa türlü gerekçelerle bir yanlışlığa karşı susmak doğrudan iman hizmetini zedeleyen bir hadise olacaktır. Dolayısıyla vehhamlıktan, kuruntulardan, acabalardan, endişelerden sıyrılarak tam tevekkül ile iman hizmetinde bulunmak başta Nur talebelerinin olmak üzere her Müslümanın vazifesidir. Vicdan düsturları da göz önünde bulundurulduğunda bu hakikatin inşallah şüpheden vareste olduğu görülecektir.
1-Mektubat; Sy. 59
Editör 'ün Seçtikleri
Yeni Makalelerden Haberdar Ol!
Yeni yayınlanan makalelerden önce siz haberdar olun!